9 Şubat 2012 Perşembe

Bir (Film+Kitap)=Anadolu

Sevgili bebişimle izlediğimiz ilk film Bir Zamanlar Anadolu'da ve okuduğumuz ilk kitap da Serenad. İkisi de Anadolu topraklarında geçen olayları anlatıyor. Murathan Mungan'ın Yedi Kapılı Kırk Oda kitabının İkinci Levha bölümünde söylediği gibi:
 "Söze 'bir zamanlar' diye başlamak, sözü ne kadar eskitebilir ki? Tarihin bütün zamanları eskidir. Şimdi'den bakıldığında hepsi eskir. Tarih ancak nasıl anlatıldığıyla yakınlaşır bize.
Bazen daha eski zamanlarda geçtiği halde, bize daha yakınmış gibi gelen olaylara, insanlara, durumlara zamanın rengini veren onların nasıl anlatıldığıdır."

Önce filmle başlayalım.Üç Maymun'dan sonra yine suç ve Anadolu insanının suça bakışı üzerine bir film yapmış NBC. Fakat Üç Maymun'un aksine sebep-sonuç ilişkisi net değil daha çok İklimler'in belirsizliği hakim. Üç Maymun'da maddi sebeplerden ötürü patronunun suçunu üstlenen bir şoför vardı ve adaletin aldatılması sonucu oğlu da suç işleyen şoförün oğlunu kurtarmak için bu suçu başka birinin yüklenmesini sağlaması anlatılıyordu. Bir nevi suç transferi denebilir sanıyorum. Bir Zamanlar Anadolu'da filminde de benzer bir konu var. Bir cinayet soruşturması sırasında savcı, doktor ve komiserin suç kavramına yaklaşımları ve hayatlarının bir noktasında suçla karşılaşma ve buna göre değişimleri. Filmin en beğendiğim yönlerinden biri ölüm sebebi diye kayda alınan kavramın aslında gerçekten ölümün oluşumuna neden olan olay olup olmamasının incelenmesi. Şöyle ki aslında ölüm sebebi travmaya bağlı kan kaybı olarak kayda geçebilir ama esas sebep o kişinin başkalarınca yüksek bir yerden aşağı atılmasıdır ama kayda, fiilin sonucu sebep olarak yazılır. Bunun yanında filmde fazlası ile dikkatimi çeken açık noktalar var. Birincisi her şeyi sorguladığını düşünen savcının kendi karısının ölümünü gözü kapalı olarak kabullenmesi. İkincisi ise doktorun otopsi yapıldığı sırada maktulün diri olarak gömüldüğünü gizleme çabası ve maktulün kanının hem mecazi hem gerçek anlamda üstüne sıçraması. Şimdi doktorun bu hareketi karşısında insan, sunucu olduğu törende ödül almış Meryem Uzerli şaşkınlığı yaşıyor: Ama neden, ama neden?? diye sormaktan kendini alamıyor. İnsanın aklına bir kaç sebep geliyor ama hiçbiri için işte bundan oldu diyemiyor. Bunun haricinde komiseri canlandıran Yılmaz Erdoğan'ın ve doktoru canlandıran Muhammet Uzuner'in oyunculuğuna bayıldım. Fakat Fırat Tanış'ın dublaja katılmamış olması sesini çok iyi bilen seyircide yabancılaşma duygusu yarattığını da söylemeliyim.

 BZA'nın Oscar yolculuğuna çıkamayacağı tam filmi izledikten sonra belli olmuştu. Hikâyesi çok güçlü olan Serenad romanı ise eğer filme çekilirse, eminim Oscar bile kazanır. I. ve II. Dünya Savaşları sırasında soykırımdan kaçmaya çalışan 3 kadının hikâyesinin anlatıldığı roman edebi olarak beni çok mutlu etmese de olayların gerçekliği bakımından oldukça sarsıcıydı. Türkiye topraklarında yaşanan Struma faciasının sonuçları, Kırım Türkleri'nin İnönü hükümeti tarafından kışkırtılıp ortada bırakılması, Ermeni tehciri... Bu üç olayın kesişimindeki Maya Duran çok derinlemesine hissedebildiğim bir karakter olmamasına rağmen, kitabın başlarında Zülfü Livaneli'nin bir kadının sesini çok iyi yazıya döktüğünü düşündüğüm bölümler oldu. Umarım bu romanı da Mutluluk gibi harika bir filme dönüşür.


Filmle ilgili ve kitapla ilgili daha detaylı iki yazı için lütfen renkli bölümlere tıklayın.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...