8 Haziran 2009 Pazartesi

Beyaz bez ayakkabı

Evet evet o markadan. Ben de aldım sonunda. Giydiğim topuklu ayakkabının ayağımın canına okuması sonucu çoktandır istediğim ama azıcık farklısını bulsam da alsam dediğim sonuç olarak vapurdan iner inmez Kadıköy Gencallar'a kendimi dar ataraktan ve oradan alınası tek renk beyazdan sardıracaktım ama dayanamadım hemen giyip çıktım... (Daha da uzardı bu cümle ama hadi bu kadar yeter.) Sonra da milletin ayaklarına bakakaldım herkeste herbi rengi var... Koleksiyoncuları bile var galiba...

Bugün yeni vapurlar inmiş denize, bir günle kaçırdım. Olsun hava mis, marmara (mas)maviydi. Vapur eski olsa ne olur!

Sonunda benim de çiçeklerim (sardunya pılas roz) oldu, yaklaşık 2 haftadır bakıyorum. Hatta çeri domatla biber bile var... Sık sık suluyorum inşallah çürümezler. Ya ilgisizlikten ya da fazla sevgiden öldürdüğüm diğer çiçeklere benzemesinler diye gözüm hep üzerlerinde. (galiba hepsi ilgisizlikten ölmüşlerdi şşşş)

Evin içinin Adana sıcağında terasınsa Çeşme rüzgarında olması da çok manidar. Bir nevi termal şok.
Biraz mani biraz depreşyon. Hadi hayırlısı...

7 Haziran 2009 Pazar

Meksika Sınırı'nda


Geçen haftaki Meksika Sınırı'nda merhem bölümünde İbrahim Tenekeci'nin bir şiirinden alıntı vardı. Şiirin tamamı şöyle;

Bir Ki Deneme

zar tutuyorsun ey hayat bu kaçıncı sevgili
yanlış ata oynamışım gözlerim öyle dedi.


pır pır diye ses çıkardı yürürken yüreğimden
denizleri sulardım tozmasın diye deniz
sporu çok severdim çiçeğe yem vermeyi
kuşlara binerdim ve kaçardım basından
bak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyi
ziyan eden de bendim hem de hiç sıkılmadan.


güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem:
eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş
Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş
keşke biraz ölmesem.


-----------------


Taraf gazetesinde 20 soru köşesinde (aynı soruları Kenan Işık Hayat Bir Oyun Sahnesi programında ünlü oyunculara soruyor) kime denk gelsem (yazar-gazeteci) nasıl ölmek istersiniz sorusuna "uykuda" diyorlar. Ne kadar korkuyoruz ölmekten. Acısız olsun istiyoruz. Hissetmeyelim istiyoruz. Her duyduğumuz ölüm haberi bizi yıkıyor. Kabul etmek istemiyoruz. Falanca hastaymış deyince hemen tüylerimiz diken diken oluyor. En ufak bi ağrıda aklımıza en kötü ihtimalleri getirip, sonra rahatlamaya çalışıyoruz...

Neden korkuyoruz ölümden? Gerçekten yaşamadığımız, yaşayamadığımız için mi?
Herşey kurallı, şablonlu. Karınca gibiyiz. Sabah kalk arabalara doluş, işyerine git. Çalış çalış, sonra eve dönerken markete uğra, yuvana yemek taşı. Karınca yuvalarında karıncalar yol yol dizilirler birbiri ardına aynen öyle...

Ya da bu dünyaya çok bağlıyız. Bırakıp gitmek istemiyoruz. Başımıza ne geleceğini de bilmiyoruz ve korkuyoruz. En iyisi uyurken olsun farketmeyeyim diyoruz.

Uyurken ölmeyi dilemek bence hayatı sadece iyi yönleri ile görmek isteyip, gerçeklerini kabul edemeyenlere göre. Hayatta en önemli şeylerden biri ölüm ama o anda bilincinin kapalı olmasını istemek, filmin sonunu kaçırmak gibi... Aksine açık olacak gözlerin belki hiç hissedemediğin hakikati hissedeceksin...

-----------------

Bedenimiz bir kez ölüyor ama onun dışında öldüklerimiz? Kaç ölüm sancısı çektik şimdiye kadar... Ölüm başlar, aynı doğum gibi.
-----------------

Tanrım bu sene yaz da gelmedi derken sonunda geliyor galiba. Ama meyvelerin tadı yok... Ne erikler ekşi, ne karpuzlar tatlı, ne maltalar mayhoş ne kirazlar yedikçe yeme isteği veriyor...
Keşke biraz ölsem...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...