15 Temmuz 2011 Cuma

Before The Rain - Yağmurdan Önce



Taraf olmanın neredeyse zorunlu olacağı dönemlere doğru gittiğimizi düşünürken, neden taraf olmamak gerektiği üzerine bir film öneriyorum size. Tabi konu savaşsa... Taraf olmayıp ne yapacağız diyorsanız Alexander Kirkov'un yaptıklarına bakmak yeterli. Milcho Manchevski'nin yazıp yönettiği 1994 yapımı Yağmurdan Önce, "Sözcükler, Yüzler ve Fotoğraflar" adındaki üç hikâyeden oluşuyor. Makedonya ve İngiltere'de geçen  üç hikâye filmin sonunda birbirine bağlanıyor. Alejandro González Iñárritu'nun çoklukla uyguladığı, olayların birbirine bağlandığı ve bir çember oluşturduğu, yapboz (puzzle) filmlerden. Filmde sürekli söylenen "Zaman asla ölmez, çember yuvarlak değildir" sözü de buna bir gönderme, çünkü filmdeki bölümler zamansal olarak birbirinin içine geçiyor, doğrusal bir anlatı ile sunulmuyor. 1991-1994 yılları arasında yaşanan Yugoslavya iç savaşının, Yugoslavya gibi farklı etnik ve dini kökenlerden gelen insanların bir arada yaşadığı Makedonya'da yarattığı savaş korkusu ve ister istemez taraf olmanın getirdiği sonuçları görüyoruz. I. Dünya Savaşı'nın da başladığı bu coğrafyada aslında, savaş çıkması istendiğinde, bütün olayların başlaması minik bir kıvılcıma bakar hale gelir. Filmde savaşa dışarıdan bakan ve sadece fotoğrafını çeken bir fotoğrafçının şahsında, tüm seyirci kalanlar eleştirilmektedir. Ünlü yönetmen Theodoros Angelopuolos'un Ulysses Gaze'de yaptığı gibi aydın, sanatçı camiasına bu savaşa karşı aktif rol almadıkları için bir kızgınlık ve eleştiri de var. Filmin sonunda taraf olmanın değil, eski kardeşlik zamanlarındaki gibi davranmanın ne kadar zor olsa da yapılması gereken olduğunu, eninde sonunda ölecek olanın "Kendi çocuğu" olma ihtimalini düşündürtmüş ve öyle davranmalarını istemiştir. 

Buradan sonra okuyacaklarınız film hakkında detaylı bilgi içerir, izledikten sonra okumanızı öneririm.

1- Sözcükler: Makedonya Üsküp'te ilahi güzelliğe sahip bir köyde, tarlada ekinleri ile uğraşan rahip adayı Kiril'in yanına gelen peder, "Yağmur yağacak, sinekler ısırıyor" der. Biraz ileriyi işaret edip "Hatta orada başladı bile" diye ekler. Film boyunca beklenen yağmur, hem gelecek olayların habercisi hem de sıkıntılı havayı rahatlatacak bir kurtarıcı gibi düşünülebilir. Ayinden sonra manastırdaki odasına dönen Kiril bir yabancı ile karşılaşır. Saçları erkek çocukları gibi kesilmiş olan Zamira isimli bir müslüman kızı ile. Kiril sessizlik yemini ettiği için konuşamaz ve Zamira konuştuğunda da anlamaz çünkü ikisi farklı dilleri konuşmaktadır. Konuşamayan, konuşsa da anlaşamayan iki farklı millete aitlerdir, biri Makedon diğeri Arnavut. Ertesi gün Zamira'nın yerini, akrabalarını öldürdüğü gerekçesi ile manastıra aramaya gelen Makedonlara da söylemez Kiril. Manastır rahipleri ertesi sabah kızı bulunca Kiril'i manastırdan kovarlar. Gece olunca yola çıkan Kiril'in yanına peder Zamira'yı verir ve ayrılırken önce yalan söylediği için tokat atar, sonra da kızı koruduğu için sarılır ve iyi şanslar diler. Kiril ve Zamira manastırdan uzaklaşırlar, Kiril önce Üsküp'e kardeşinin yanına, oradan da Londra'ya ünlü bir fotoğrafçı olan amcasına gitmeyi düşündüğünü söyler. Tam "Hiç kimse seni bulamayacak" dediği anda, Zamira'nın dedesi onları ayırır ve kızı döver. Zamira'nın çobanı öldürüp öldürmediğini sorar. Bu yüzden savaş başlamasından korkmaktadırlar. Sonra Kiril'i kovarlar, kız da peşinden gider. O sırada dedesinin adamlarından biri (sonra abisi olduğunu öğreneceğimiz Ali) Zamira'yı vurur.


2- Yüzler:
Londra'da insanların en büyük derdi trafik ve hava şartlarıdır. Oysa kimse savaştan uzak ve medeni bir ülkede yaşadığı için güvende değildir. Bir restoranda yemek yerken de çıkan bir kavganın çatışmaya dönmesi sonucunda insanların yüzleri dağılabilir. Anne savaş resimlerine bakmaktadır. Açlık ve sefalet içindeki insanlara, çoklukla çocuklara ve Madonna'nın kapak resmi olacak fotoğrafına. O sırada gelen telefon ile ayrılmak istediği kocasından hamile olduğunu öğrenir. Öğlen dışarı çıktığında da ağlayan çocukların sesleri kulağındadır. Pulitzer Ödülü sahibi fotoğrafçı Alex'le bir ilişkisi vardır ve Alex Bosna'dan yeni gelmiştir, işinden istifa edip Makedonya'ya dönmek istemektedir. Anne'i de kendisiyle gelmesi konusunda iknaya çalışır. Anne Londra'da kalıp bu savaşta bir taraf tutması gerektiğini söyler.
Alex, "Barış bir istisnadır, kural değil."  der. Anne Alex'teki değişikliğin sebebini  sorar.
- Öğrendim ve yaşlandım.
- İki haftada mı?
- Birini öldürdüm.

3-Fotoğraflar- Üsküp'e dönen Alexander, Mitre'nin yeğeni tarafından elinde silahla karşılanır. Eski sevgilisi Hana'yı görmek ister ama bu kolay olmaz çünkü Arnavutlar da hristiyanların kasabalarına girmesine izin vermemektedirler, birbirlerine selam vermek şöyle dursun düşmanca davranmaktadırlar. Hana'nın evine ziyarete gittiğinde Zamira'nın Hana'nın kızı olduğunu öğreniriz. Zamira'nın abisi, Ali hediyeleri verince kabul etmez, çünkü Alex onlardan biri değildir. Eve geldiğinde Anne'e bir mektup yazar. Alex Bosna'da milislerden biriyle dost olmuştur. Ona heyecan olmadığından söz edince adam esirlerden birini çıkartır ve gözlerinin önünde öldürür. Alex bunu fotoğraflar. Bu fotoğraflarla bir insanı öldürmüştür. İstifa edip memleketine dönmesinin sebebi de budur. Ertesi gün, kuzeni Bojan'ın ağılında iki kuzu doğurtan doktor kuzeni ile halklar arasındaki hüsumetten bahsederken "Burada kavga için bir neden yok." diyen Alex'e karşılık doktor "Bir neden bulurlar, savaş bir virüstür" der. Ertesi gün Bojan ölü bulunur ve doktor kuzen Alex'e şöyle der:
-İyi savaşlar dilerim. Bol fotoğraf çek.

O gece Hana Alex'ten kızı Zamira için yardım ister. Kadınlara düşkün kuzen Bojan'ı öldürdüğü iddiasıyla yakalanmıştır (ilk bölümde dedesi ile Zamira arasında geçen konuşmalarından Bojan'ın Zamira'ya saldırdığı iması çıkmaktadır) ve ağılda tutulmaktadır. "Kendi kızınmış gibi ona yardım et" der.  Alex ağıldan Zamira'yı kurtardığında, kuzenleri durmasını ve kızı bırakmasını isterler. Alex onları dinlemez ve vurulur. Zamira kaçar ve manastıra saklanır. Alex yattığı yerde, son nefesini verirken, "Gökyüzüne bak yağmur yağacak!"der, belki de savaşın başlayacağını söylemek ister.


12 Temmuz 2011 Salı

In Treatment

In Treatment 1. sezonunda, bir psikiyatristin hastaları ile olan terapi seanslarını, on yıldır görmediği eski terapisti ile buluşmalarını ve özel hayatını anlatan bir dizi. Başrollerinde Gabriel Byrne ve Diane Wiest'in yer aldığı dizinin en büyük özelliği, mekân olarak sadece terapist görüşme odasında geçmesi ve buna rağmen izleyiciyi sıkmadan, merak duygusunu kaybettirmeden izlenmesi. Özgün senaryosu İsrail televizyonlarında yayınlanan "Be Tipul" isimli diziden birebir alınan In Treatment'da haftanın her günü bir hastaya, son günü ise Dr. Paul Weston'ın (Gabriel Byrne), kendi terapisti Gina (Diane Wiest) ile görüşmelerine ayrılır. Hastaların dağılımı ise şöyle; Paul'e takıntı derecesinde âşık olan Laura'ya pazartesi günleri, Afganistan'da üstlendiği görev sonucu masum çocukların ölümüne sebep olan üstün yetenekli savaş pilotu Alex'e salı günleri, intihar girişiminde bulunmuş ergenlik çağındaki jimnastikçi Sophie'ye çarşamba günleri, ikinci bir bebeğe sahip olup olmama konusunda kararsız çift Jake ve Amy'ye perşembe günleri ve Laura'nın aşkı ile evliliği arasındaki kalan Paul'e, Gina ile görüşmesi için cuma günleri ayrılmıştır.
In Treatment, bir dönem ve belki hâlâ mit olan, psikiyatriste, psikoloğa gidince tüm dertlerin çözümleneceği düşüncesini yerle bir ediyor ve şunu söylüyor izleyiciye: Eğer bazı davranışların nedeni öğrenmek ve değiştirmek istiyorsanız, o eylemlerin tüm anlamını yitirebileceğini ve o güne kadar kurulmuş olan dengenin tamamen değişeceğini göz önünde bulundurmalısınız. Çünkü savunma mekanizmalarını veya diğer kalkanları hayat tecrübelerimiz dahilinde oluşturuyoruz ve bunların sebeplerini öğrenmek bir anda sizi amaçsız bile bırakabilir.
David Lynch'in dediği gibi;
"Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel birşeydir ve herkese göre değişir..."
Yine de izleyin, savunma mekanizmalarınızı ve nasıl aldatıcı olabildiklerini görün derim...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...