24 Eylül 2010 Cuma

Kısa Öykü Yazarları için Alıştırmalar-1

Kısa öykü nedir? Bu konuda çok farklı tanımlamalar olmasına rağmen, kısa hikayelerin kısa olduğunu ve düzyazı halinde yazıldığını söyleyebiliriz.


Kısa hikayelerde;
Bir anlatıcı vardır.
En azından bir karakter vardır.
Bir olay meydana gelir. (Ya da bir başarısızlık)
Bir yerde vuku bulur. (Olay için gerekli zaman ve ortam)
Birisi bir şey öğrenir ya da öğrenmekte başarısız olur.


Bu beş özelliği aklınızda tutarak, neredeyse sonsuz alıştırma ile hikaye anlatıcılığınızı bileyleyebilirsiniz.


Anlatıcı Söylemi


Yirmi yıl önce, söylem, başarılı bir yazma kariyeri için geçiş hakkıydı. Genç yazarlara kendi söylemlerini geliştirene kadar yazmaları söylenirdi. Söyleminiz diğerlerinden ayrılır hale gelene kadar, mümkün olduğunca yazmak, okumak ve diğerlerine yazdıklarınızı okutmak,yorumlamalarını istemek gerekirdi. Bu teoriyi desteklemek için kanıt, başarılı yazarların çalışmalarının esasıdır. Herkes bir Hemingway hikayesi okumanız gerektiği konusunda hemfikirdir. Sözgelişi onun Hemingway tarafından yazıldığını bilmeden, onun tipik söyleminden tanırsınız. Faulkner bu felsefe için daha açık bir örnektir. Daha yakın yıllarda, herkesin tek bir söylemi olması gerektiği kavramı ikincil mesele haline geldi. Çünkü çok sayıda başarılı yazar birden fazla anlatıcı söylemi ile yazabildiklerini gösterdiler.




Bununla beraber, herhangi birinin sözü gibi olan, lezzetsiz ve sıkıcı, anlamsız klişelerle dolu bir anlatıcı söylemi okuyucunun dikkatini çekmekte ve kendinde tutmakta başarısız olacaktır. Ayrıca tutarsız bir söylem, anlatıcının karakterlere olan yaklaşımı hakkında okuyucunun kafasını karıştıracaktır.


NOT: Kariyerinin başındaki yazarlar için, başka yazarlara özenmek/taklit etmek oldukça rastlanan bir durumdur. Sıklıkla yazarken bunu yaptığımızın da farkında olmayız.


Beğendiğiniz bir kısa hikaye ya da romana, göreli olarak uzun, tanımlayıcı bir pasaj yerleştirin ve bir imitasyonunu yazın. Cümleyi yapısal ve kelime kelime söz dizimi olarak takip edin. Bu alıştırmayı farklı bir sürü yazar için yapın. Bu alıştırmayı yaparken en azından her seferde 250 kelime yazın.


En iyi Amerika Kısa Hikayeleri metinlerini kullanın. (Ben büyümenin Türkçe Tarihi'ni öneriyorum B.P.Ç.) Her yazardan 20 hikaye içermektedir ve bunların ilk sayfalarının imitasyonlarını yazın. (Bir başka öneri de içinden beğendiğiniz paragrafı ya da bölümü aynen alıp, devamını sizin istediğiniz şekilde getirmenizdir B.P.Ç.)


Geçtiğimiz üç yüzyıla ait üç favori yazarınıza ait bir kısa hikayenin imitasyonunu yazın. (Not: konuyu, ana karakterin cinsiyetini ve diğer detayları değiştirebilirsiniz.)


Özellikle önemsemediğiniz bir yazarın hikayesini alın ve parodisini yazın.


Bakış Açısı:


Dil, her zaman bir insandan gelen belli bir bakış açısı ile anlatır. Bilim insanları ve kanun yazarları bu gerçeği gizlemek için hep edilgen fiille yazarlar. Böylece tarafsız bir dille anlatılmış olur ama kimse bu iki alanda yazanlardan daha coşkulu bir biçimde tartışamaz.


Bir kısa hikaye yazdığınızda aşağıdaki bakış açılarından birini kullanırız.


Sınırlı Üçüncü Tekil Şahıs: Bunu özne "O" olarak tanımlarız. Bu bakış açısında, olasılıkla en popüler, tartışmalı olarak en doğal bakış açısıdır. Bütün olaylar karakterin varlığında vuku bulur ki biz hikayeyi onun bakış açısı ile öğreniriz. Eğer anlatıcı bir karakterin beynindeyse, başka birinin nasıl hissettiğini ya da düşündüğünü anlatamaz. Bu karakter, hikayenin ana karakteri olabilir de olmayabilir de.


Birinci Tekil Şahıs: Bunu özne "Ben" olarak tanımlarız. Sınırlandırılmış üçüncü tekil şahıs gibi, bütün olaylar bu karakterin varlığında geçer ve sadece onun duygu/düşüncelerini öğreniriz.


Her Şeyi Bilen: Kelime öbeğinin tariflediği gibi, bu tanrıvari bir bakış açısıdır. Anlatıcı özgürce bir karakterden diğerinin bakış açısına geçer. Bu tarz, önceki yüzyıllarda bu çok daha popüler bir anlatım şekliydi. Bu tür bir bakış açısını kısa hikayede başarıyla kullanmak çok zordur. Birden fazla karakterin bakış açısını geliştirmek zaman ister.


İkinci Tekil Şahıs: Bunu özne "Sen" olarak tanımlarız. Bu bazı deneysel yazıların haricinde kullanılmaz. Tam olarak "sen" okuyucu demektir. Bir hikayeyi bu bakış açısından anlatmak yorucu/bıktırıcıdır. Ayrıca bazı deyimler kullanıldığında bunların ikinci tekil şahıs tarafından kullanılması anlamsız olur.


Saf Uyarlama: Bu bir bakış açısı değildir ama çoğunlukla yazar oyuna benzer hikaye yazdığında kullanılır. Daha çok diyalog ve çok az anlatımdan oluşur. Anlatımlar da sahne yönlendirmelerinden çok az farklıdır. Hemingway'in "Hills Like White Elephants" bu tekniğin uygulandığı ve başarılı olduğu öykülerdendir.


Alıştırma: Yazdığınız bir hikayeyi alın ve onu farklı bir bakış açısı ile yazın. Orjinalinde birinci tekil şahıs ile yazdıysanız, sınırlı üçüncü tekil şahsın gözünden anlatın. Sadece özneyi çevirmekten daha fazlasını yapmaya ihtiyacınız olduğunu göreceksiniz. Üçüncü tekil şahsın gözünden anlattığınızda bir karakter hakkında daha tarafsız olabilidiğinizi göreceksiniz.


Eğer üçüncü şahıs olarak anlattıysanız birinci tekil şahsı deneyin. Eğer karakterinizi sempatik yapmakla ilgili sorununuz varsa bu oldukça verimli bir alıştırmadır.


Bunun için F. Scott Fitzgerald's The Great Gatsby isimli romanı harikulade bir örnektir. Çoğu okuyucu bu romanın üçüncü kişi romanı olarak hatırlarlar oysa birinci tekil kişinin bakış açısından anlatılır. Her şeyi Gatsby'nin komşusu Nick'in perspektifinden görürüz.


Başka bir alıştırma olmak üzere, başkasının basılmış bir hikayesini alın ve özellikle yarım sayfa kadar anlatım paragraflarını yazarın bakış açısından başka bir bakış açısı ile yazın. Bir kere daha bakış açısının değişimi ile dildeki değişimi gözlemleyin. Neleri eklemeniz, neleri çıkarmanız gerekmektedir? Bu değişim, okuyucunun karakter arasında geliştirdiği duygusal ilişkiyi nasıl etkiliyor?


The T.S. Eliot/John Gardner Killer Alıştırması: Bu alıştırma, büyük bir ihtimalle en zor ve en çok ilgi isteyen, en önemli alıştırmadır. Şair ve eleştirmen, T. S. Eliot, yazma konusunda inandığı en önemli şeyi tasvir etmek için "karşılıklı amaç" ("objective correlative") deyimini icat etmiştir. Bir nesnenin/hedefin tasvirini yaparak karakterin duygusal durumu ile ilgili bilgi alırız. Bunu okuyucuya bu duygusal durumun ne olduğunu ve motivasyonun ne olduğunu söylemeden yapmak önemlidir.


Son olarak, lider yaratıcı yazarlık öğretmenlerinden biri olarak tanınan John Gardner, öğrenciler için aşağıdaki alıştırmayı geliştirdi:


Orta yaşlı bir adam otobüs durağında bekliyor. Daha az önce oğlunun kötü bir şekilde öldüğünü öğrenmiştir. Adamın bakış açısını okuyucuya ne olduğunu anlatmadan tarif edin. Sokak adama nasıl görünecekitr? Sesler nasıldır? Kokular? Renkler? Bunları adam farkedecek mi? Üstündeki kıyafetler nasıl hissettirecek? Bu konuda 250 kelimelik bir tasvir yazın.


http://www.stumbleupon.com/su/1aRZhV/www2.hn.psu.edu/faculty/jmanis/assign/e50xs2.htm/r:t

21 Eylül 2010 Salı

Mükemmel Diyalog Nasıl Yazılır?

Senaryo yazmanın en zor bölümlerinden biri etkileyici diyalog yaratmaktır. Diyalog gerçek hayat konuşması değildir. Ekranda duyduğunuzda öyle gelebilir ama karakterlerin ne dediğine gerçekten odaklandığınızda senaryo diyaloğunun çok daha öz olduğunu anlarsınız.

Bu tür bir diyalog yazmak için bazı anahtar kurallar vardır, hem doğru atmosferi yaratarak hikayeyi hareketlendirir, hem de hikayeyi anlatmadan şekillendirmiş olur.

Diyalog Duyguyu Açıklamamalıdır, Nakletmelidir.

Bir filmi ilk düşündüğünüzde karakterlerin ekrandaki imajlarını hatırlarsınız. Diyalog hakkında sonra düşünebilirsiniz ama sözleri isteseniz de her zaman hatırlayamazsınız. İşte bu yüzden diyalog yazmanın en önemli kısmı satırları kısa tutmaktır.

Yeni yazarlar için senaryo yazmanın en zor kısmı duyguyu harekete geçiren ve hikayeyi olay örgüsünü anlatmadan ilerleten diyaloglar yazmaktır. Zorunlu açıklama bir karakterin hikayeyi ya da olayı açıkladığı bölümdür. (Örneğin Murder She Wrote/ Cinayet Dosyası'nda Jessica Fletcher'ın her bölüm sonunda katili açıkladığı bölüm)Kötü adamların nasıl yakalandığı anlatılır. Özellikle ilginç bir yazım değildir. Kısa yazmaya odaklanmak yerine diyaloğu kati yapın, laf kalabalığını kesin ve yeterli miktarda bilgiyi ulaştırın.

Ama, iyi diyalog yazmak onu sadece kısa tutmak değildir. Ayrıca benzersiz bir iletişim kurmalıdır. Alt metin kelimelerin arkasındaki gizli anlamdır. Bu bir arkadaşın gözlerini devirmesin ve "Tabi, harika!" demesidir. Onun, sizin önerdiğiniz şeyi aptalca bulduğunu bilirsiniz.

En iyi alt metinlerden biri David Trottier'in ünlü kitabı “The Screenwriter’s Bible”dan gelir. Kitap, klasik film, “Double Indemnity”ye refere eder. Filmde, Fred McMurray bir sigorta satıcısıdır ve Barbara Stanwick'e olan ilgisini ifade etmek için otomobil metaforunu kullanır. Barbara der ki; “Bu şehirde bir hız limiti var, Mr. Neff. Saatte elli beş mil.” Adam ne kadar hızlı gittiğini sorar. Kadın cevaplar “Doksan civarı.” Adam der ki; “Motosikletinizden inip, cezamı kesin.” Kadın cevaplar, “Sadece bir uyarı ile sizi bıraktığımı farzedin.”

Senaryo Diyaloğunuzu Geliştirmek İçin İki Yol
İlginç ve anlamlı diyalog yazmak kolay bir iş değildir. Bu iki metodla kendinize yardım edebilirsiniz.

İlk önce, diyaloğunuzu yazdıktan sonra onu tekrar yazın. Kelimelere bakın ve daha ilginç bir şekle çevirebilmenin yollarını arayın, dili daha öz/veciz hale getirmek için gereksiz sözcükleri eleyin. “Vur onu yoksa ben seni vururum” yerine daha zekice birşey deneyin, “Devam et. Günümü şenlendir” yazın.

İkinci ipucu ise diyaloğunuzu sesli okumaktır. Kulağa nasıl geldiğini dinleyin. Dilinizden kolayca akıyor mu ya da garip mi kaçıyor? Sahneyi ileri taşıyor mu, karakterler hakkında bir şey ortaya çıkarıyor mu ya da gereksiz mi, silinirse hikayeyi etkilemez mi?

Bütün fikir, senaryo diyaloğunun senaryo fikri kadar ilginç olması gerektiği ve tesirini eksiltmemesi, artırması gerektiğidir. Esas öz; ilginç diyalogla tamamlanmış bir alt metindir. Artık vakit kaybetmeden senaryonuz için harika diyaloglar yazabilirsiniz.

http://www.screenwritingbasics.com/2010/06/how-to-write-great-dialogue-for-a-screenplay/

18 Eylül 2010 Cumartesi

İnsanlara dair ne öğrendiysem trafikten öğrendim

Camus "Hayata dair öğrendiğim ne öğrendiysem, futboldan öğrendim. Çünkü top hep beklemediğim köşeden geldi" demiş. İlk başta çok abartılı bir cümle gibi dursa da üstünde biraz düşününce hak veriyor insan. Hayata ve insanlara dair bir şeyler öğrenmek için hayatın farklı dallarında insanlarla ilişki içinde olmak yeterli. Ben de hayat değil ama insanlarla ilgili bir çok şeyi trafikten öğrendim diyebilirim. İnsanların araba kullanma stilleri aslında hayata yaklaşımlarının da bir göstergesi.


Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Kimisi yola çıkarken hazırlığını önceden yapar, yolda ihtiyacı olan şeyleri yanına alır, tedbirlidir. Kimisi yolda haldır haldır çanta karıştırır.


Kimisi kendisini yolun sahibi sanır, sizden yavaş gittiği halde sağa geçmez.


Kimisi emniyet şeridine girer, önünüze kırar. Sizi nasıl bir tehlikeye attığını veya zarar verdiğini zerre umursamaz, önemli olan o an için istediğini elde etmiş olmasıdır.


Kimisi sadece kendi yoluna bakar, etrafında akıp giden arabalarla, hayatla ilgilenmez.


Kimisi başkalarının başına gelen felaketle gereğinden fazla ilgilenir, amacı yardım etmek değil, merakını gidermek ve sohbet konusu yapmaktır.


Kimisi en iyi arabaya sahip olduğunu düşünür ve size böcek muamelesi eder.


Kimisi en kötü arabaya sahip olduğunu düşünür ve bunu gizlemek için size böcek muamelesi yapar.


Kimisi hızlı gidince keyifli gittiğini sanır.


Kimisi hem telefonla konuşur, hem sürmeye çalışır, hem de selektör yapar.


Kimisi de her zaman yol verir.


Kimisi en ufak olayda yaygarayı basar.


Kimi kurallara uyar, kimi kuralları delmek için yaşar.


Kimi efendice sırasını bekler, kimi kaynak yapar/söz keser.


Kiminin hangi yöne gideceğini önceden bilirsiniz, işaret verir.


Kimi arabasını düşmanından hınç alır gibi kullanır, kimi ona bebeği gibi bakar.


Kimi kendisinden zayıf durumda olanları umursamaz, anlayış göstermez, yardım etmez.
(Yayalardan nefret edenler var)

Kendi çevrenizdeki insanlara uygulayın, çok benzer insanlar göreceksiniz. İşte sizin yükselmenize engel olan biri, sizi kazıklayıp kötü ürün satmaya çalışan satıcılar, size yalan söyleyen sevgili, buluşmak için her seferinde ayağına çağıran arkadaş, derdinizle ilgiliymiş gibi yapan ama hemen dedikoduya koşan komşu, hazine arazisine gecekondu diken hemşeri.

Bir kitabın sinopsisi nasıl yazılır?

Önce birkaç kural. Bir senaryo özeti üçüncü tekil şahıs ve geniş zamanla anlatılır. Romanda böyle bir zorunluluk yoktur. Hedef ajansa olay örgüsünü nasıl kurduğunuzu göstermektir. Sizin bir hikayeniz vardır ve bir hikayenin yapması gerekeni yapar. Okuyucuyu yakalar, çatışmaları ve tehlikeleri inşa eder ve hikayeyi tatmin edici bir şekilde sonlandırır. Hikayenizi göstermek ve onu aktifleştirmek istiyorsunuz ama sürekli şekilde özetin doğasını anlatıyorsunuz. Bu şekilde hissediyorsanız kendinizi yıpratmayın. Eğer hikayeniz sıkıcı geliyorsa endişelenin ama biri okumak istiyor gibi görünüyorsa devam edin. Kaderi inşa etmeli ve tehlikeyi tırmandırmalı ve birinin daha sonra ne olacağını merak etmesini istemelisiniz. Sinopsisi bir arkadaşınıza okuyun, her paragrafta durup dinleyiciye sonunu merak edip etmediğini sorun. (Bunun için doğru insana ihtiyacınız var)

Genellikle hikayenizde yarım düzine büyük ana ihtiyacınız vardır. Gösterişli parçalar. Hikayenin dönüm noktaları bunlardır. Bence şöyle sıralanabilir.


Açılış sahnesi - Opening scene
Tetikleyici olay - Inciting event
Perde 1 kriz - Act one crisis
Perde 2 açığa çıkma- Act two revelation
Düğüm - Midpoint reversal
Perde 3 Felaket - Act three disaster
Doruk - Climax
Çözüm - Wrap up

Açılış Sahnesi:

Kitapta: Açılış sahnesi, tabiki, kitabın açılış tarzıdır. Ana karakteri ve dünyasını tanıtır. Bu insanın neden farklı ya da yeterince özel olduğuna dair bir lezzet verirki okuma isteği uyandırsın.
Sinopsiste: Karakteri anlamak için gerekli anahtar noktaları özetler. Bu detayları bilmeden, sinopsisi anlayamazsınız. Ana karakterin acıları geçirme yeteneği olması gibi.

Tetikleyici Olay:

Kitapta: Tetikleyici olay adı gibi hikayenin geri kalanını harekete geçirir. Bu genellikle şüphe uyandıran bir kancaya oturtulur ve kamuflajın arkasında bulabileceğiniz bir şeydir.

Sinopsiste: Bu olayı ve neden önemli olduğunu anlatan başka bir paragraftır. Sebep/güdü sinopsiste çok önemlidir, hikayenin ilerleyişini gösterir ve neden önemli olduğunu. "Ne" ve "nasıl" ile birlikte "neden" sorusuna cevap vermeyi de unutmayın (Bu sadece başlandıç için değil tamamı için geçerlidir).

Perde 1 Kriz:

Kitapta: Olayların son derece yanlış gittiği durumdur. Ana karakterinizin büyük bir problemi olduğunu ve çözmesi gerektiğini anladığı noktadır. Tipik olarak, bu tetikleyici olay ile yüzleştiği herneyse onu çözmeye çalıştığında olan şeydir.

Sinopsiste: Ne olduğu ve neden önemli olduğu ile ilgili bir ya da iki paragraftır. Tehlikeleri unutmayın, çünkü bunlar hikaye problemlerinin nasıl tırmanacağını gösterir. Daha önce Problem A vardı, çözülmesi gereken, şimdi ise durum daha kötü ve Problem B'yi çözmeli.

Perde 2 Açığa Çıkma:

Kitapta: Ana karakter biraz kazı yapar ve gerçekte öyle görünmeyen şeyleri ortaya çıkarır. Bir sır açığa çıktığında, bunu açıklamak ana karaktere ekstra yük getirir ama devam etmekten başka seçeneği yoktur.

Sinopsiste: Karmaşık bir olay örgüsü olmadıkça, bu bölümü bir paragrafla geçebilirsiniz. Ana karakterin kayaların arasına nasıl sıkıştığını gösterin, gerilimi tırmandırın.

Düğüm/Geri Dönüş:

Kitapta: Bunu herkes uygulmaz, ama ben hikayeyi ortasında yanyollardan ilerletmeyi ve okuyucuya ummadığı bir şey vermeyi seviyorum. Okuyucu hikayenin nereye gittiğini keşfettiğini sanır ama bekleyin! Bu aniden değişir.

Sinopsiste: Bir paragraf ile burada ana karakterin dünyası tepe taklak olduğu ve asla uygulamamaya yemin ettiği/uygulayamayacağı bir şekilde davranmaya zorlandığı anlatılır.

Perde 3 Felaket:

Kitapta: Bu doruğa giden bir koşudur. Ana karakterin günü kurtarmak için büyük bir planı vardır, tabi ki acınacak şekilde başarısız olur. Bu ya hep ya hiç planlarından birisidir ve hikayenin başından beri olduğundan çok daha kötü bir duruma gelir.

Sinopsiste: Bir paragraf ile olay ve gerilimin bir kez daha nasıl tırmandığı anlatılır. İyi bir nokta ana karakterin bu konuda nasıl hissettiğini göstermektir ki, sonrasında kazanmak için neleri riske edebileceğine inanalım.

Doruk:

Kitapta: Eldeki tüm kartların açıldığı, büyük kötü adamla karşılaşıldığı sondur. Ana karakter kim ya da ne 300 sayfadır hayatını mahvettiyse onunla yüzleşir.

Sinopsiste: Bir ya da iki paragraf nasıl sona ereceğini anlatır. Kandırma/yanıltma ya da kitap için bir sır bırakmayın, bu sinopsisin hedefi değildir. Siz sağlam ve mutlu edici bir son istiyorsunuz, öyleyse şimdiye kadar bahsedilen her şeyin çözülmesi gerek.

Çözüm:

Kitapta: Sonsuza kadar mutlu yaşarlar ya da kıyamet kopar, sizin seçiminiz. Ama ana karakter günü kurtarır.

Sinopsiste: Bir paragraf bütün hikayeyi bağlamak için. Eğer ana karakterin alması gereken bir ders varsa onu özetlemek için uygun bir noktadır.

Bu format size bir ya da iki sayfalık sinopsis verir, gerekirse ekleme veya eksiltme yapabilirsiniz. Her şeyin yolunda gitmesi için bir kural da şudur; açılış kısmı kitabın %5'lik kısmını kaplıyorsa, sinopsisin de %5'lik kısmını kaplamalıdır. Bu hikayenin hem hızlı gitmesine hem de yavaş gitmesine engel olur.

İlk sefer için kendinizi çok sınırlandırmayın, kötü olsa bile yazın. İlk taslağın hedefi temel bilgileri kaydetmektir.

Hepsini yazdıktan sonra, cımbızla çekip çıkartın. Zayıf fiilleri ve zarfları çıkarıp atın. Çünkü çok sınırlı bir yerde çok şey söylemeniz lazım. Bu yüzden de her cümle mümkün olduğu kadar öz olmalıdır.

Bunu bir kere yaptıktan sonra, güvendiğiniz ve hikaye hakkında hiçbir şey bilmeyen birine okutun. Kafasının karıştığı yerleri ve anlamadığı şeyleri işaretlemesini rica edin. Siz, bazı detaylar belli olmasa bile, insanların hikayenizi takip edebilmelerini istersiniz. Örneğin Vexon kondansatörünün ne olduğunu bilmeseler bile, kötü adamın onu kahramanın dünyasını patlatmak için kullandığını bilmeleri yeter.

Bazı insanlar isimleri büyük harflerle yazmanızı öğüt verirler. Ben daima ana karakterin adını ilk yazdığımda büyük harflerle yazarım, kalanında normale dönerim.

Sinopsisinizi okumalar arasında kuluçkaya yatırmak iyi bir fikirdir. Müsveddenizde olduğu gibi, araya biraz zaman koymak size perspektif verir ve defalarca okuyup da garipsemediğiniz cümleleri görmenizi sağlar.

http://storyflip.blogspot.com/2009/04/sum-of-parts.html

16 Eylül 2010 Perşembe

Neden ikiyüzlüler mükemmel kötü adam olurlar?

Yazarlar, genelde muhalif(karşıt) karakterlerinin mümkün olduğu kadar "bela" olmaları gerektiği konusunda özendirilirler. Seri katiller, megalomanlar, sadistler oldukça etkili karakterlerdir. Elbette, korku ve tiksinti uyandırırlar. Fakat bazen en nefret edilen karakterler daha az şeytansı ve bitmek bilmez bir ikiyüzlülük içindedirler.

Görkemli karşıt karakter çeşitlerini sunan Charles Dickens, iki romanında bize beceriyle bunları gösterir : Kasvetli Ev ve Küçük Dorrit. İki kitap da şüphesiz, kötü karakterleri sunar. Özellikle Kasvetli Ev'deki şantajcı avukat Josiah Tulkinghorn ve Küçük Dorrit'teki Fransız katil Rigaud. İkisi de muhteşem ve tüyler ürpetici karşıt karakterlerdir. Böyle olduğu halde, iki kitapta daha az karşıt oldukları halde daha fazla nefret duyulan karşıt karakterler de vardır, Kasvetli Ev'de Harold Skimpole, bencil bir züppedir. Arkadaşlarını kendi borçlarını ödemek için zorlar ve kendisini bir çocuk kadar masum gösterir. William Dorrit, Küçük Dorrit'in baş karakterinin babasıdır. Kendisinin ve ailesinin borçlular hapishanesindeki geçmişlerini unutmaları konusunda ısrar eder, hatta salıverilmelerini sağlayan insanları bile yüzüstü bırakma derecesine gelir.

Muhtemelen, ne Skimpole ne de Bay Dorrit , Tulkinghorn ve Rigaud kadar zarar vermez ama saygınlık kisvesi altındaki kabahatleri ve adaletsiz tutumları neredeyse onlarınki kadar ağırdır ve suçlanmayı hakeder. Belki onların suçlarının çoğumuzun daha iyi anlayabileceği türden olması, bunlara aşina olmamız bu karakterleri güçlü yapıyordur. Bunlar daha insansı karakterlerdir ve hepsi ilgi çekicidir çünkü onların kötülük cinsleri siyah ve beyaz gibi ayrı değildir. Kendimizle onlar arasında bir bağlantı kurabileceğimiz için belki daha da fazla nefret edilirler.
http://wordplay-kmweiland.blogspot.com/2010/09/why-hypocrites-make-excellent-bad-guys.html

14 Eylül 2010 Salı

Hikayeniz yeterince esrarlı mı?

Sadece şüphe ve esrar değil, gizem sanatı, her türlü hikayenin kalbinde yer alır. "Naming the World" isimli kitabında Bret Anthony Johnston, başarılı yazar olmanın sırrını bir cümle ile özetler.
"Okuyucular bir şey istediğinde bunu onlara vermeyin."
Okuyucuya ne anlatacağımız veya anlatmayacağımız oldukça ustalık isteyen bir iştir. Her hikayedeki gizemin özellikleri, hikayenin talebine göre farklılık gösterir. Yine de yazarın hangi bilgiyi saklaması veya saklamaması gerektiğine dair bazı genel ilkeler vardır.

Başarılı Gizem Tipleri
Ana karakterin bilmesi gereken herhangi bir bilgi. Çoğunlukla okuyucu ve baş karakter aynı gemide olmalıdır. Eğer böyle olursa okuyucu kendisini baş karakter ile birlikte maceranın içinde hisseder.
Doğal olay örgüsünde ilerleme. Gizem olay örgüsünde doğal olarak oluşmalı. Kurgu hayatın aynasıdır. Gerçek hayatta hiç birimiz bir an sonra ne olacağını bilemeyiz. Eğer baş karakter bir uçurum kenarında asılı kalmışsa ve heyelan mevcutsa, okuyucu bu beladan nasıl kurtulacağını bilmek için çılgına döner.
Geçmişteki sırlar. Baş karakter ya da muhalif karakterin geçmişindeki düğümler favori gizemlerdir. Yazarların bu bilgiyi ellerinde tutarak oyun yapabiledikleri alan geçmiştir. Özellikle de hikayenin gözünden anlatıldığı karakterin bu bilgiyi unutması/gözden kaçırması için bir sebep varsa.

Başarısız Gizem Tipleri
Bilinmesi gereken temel bilgi. Karakterin ismi, cinsiyeti veya genel hedefi gibi izleyicinin ilk bölümde öğrenmek istediği giriş bilgilerini saklamayın.
Karakterler arasındaki ortak bilgi birikimi. Ana karakter ve arkadaşları "Bill" adındaki birinden devamlı olarak bahsediyorlar ama hakkında bilgi vermiyorlarsa, okuyucu kendisini dışlanmış hisseder. Baş karakter bir şeyi biliyor ama bunu okuyucu ile paylaşmıyorsa bunun iyi bir sebebi olmalıdır. Yoksa okuyucu kandırıldığını hisseder ve sıkılır.
Olay örgüsü boşlukları ve inanılırlık zafiyetleri. Beşinci bölümde ortaya çıkan ve daha önce hiç bahsedilmemiş bir karakter yüksek binalardan zıplayıp, hızlı giden trenleri durdurabiliyorsa, bir açıklamaya ihtiyaç vardır. İyi bir açıklamanız olmadığı sürece (ya da düzgün ilerleme ve önden gölgeleme yaparak desteklemek) okuyucunun inançsızlığını körükleyecek şüpheleri yerleştirmeyi başarmış olursunuz.
http://wordplay-kmweiland.blogspot.com/2010/09/is-your-story-mysterious-enough.html

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...