28 Ekim 2010 Perşembe

Demek yazar olmak istiyorsun - Charles Bukowski

eğer içinden patlarcasına gelmiyorsa
herşeye rağmen,
yapma.
kalbinden, aklından, ağzından ve midenden
sorgusuzca çıkmadıkça
yapma.
eğer saatlerce bilgisayar ekranına bakarken
veya daktilonun başında
kelime ararken kamburun çıkıyorsa
yapma.
eğer bunu para ya da şöhret için
yapıyorsan,
yapma.
eğer bunu hayatında kadınlar olsun
diye yapıyorsan,
yapma.
eğer oturup tekrar ve tekrar
yazmak zorunda isen,
yapma.
eğer sadece bunu yapmayı düşünecek kadar
zor bir iş ise,
yapma.
eğer başka biri gibi yazmayı deniyorsan,
unut gitsin.
eğer gürül gürül yazmak için beklemen gerekiyorsa,
o zaman sabırlıca bekle.
eğer hiç gürlemiyorsa,
başka bir şey yap.
eğer ilk önce karına, kız arkadaşına
ya da erkek arkadaşına ya da
ailene ya da başka birine okutman gerekiyorsa
hazır değilsin.

nice başka yazarlar gibi olma,
nice kendini yazar olarak
isimlendirenler gibi olma,
silik ve sıkıcı ve gösterişçi olma,
kendini beğenme ile tükenme.
dünyanın kütüphaneleri
uykularında esnediler, senin gibi.
buna ekleme.
yapma.
ruhundan bir roket gibi
gelmedikçe,
delirmedikçe, intihara ya da cinayete
meyletmedikçe,
yapma.
içindeki güneş
mideni yakmadıkça
yapma.

Doğru zaman olduğunda ve seçildiysen,
o kendi kendini yazdıracaktır,
ya sen ölene ya da içinde o ölene kadar
devam edecektir.

başka bir yolu yok

asla olmadı.

--Bukowski

Çeviri: burcupc

Roman/Kurgu Yazarlığı

Tecrübe edecekleri acı, fiziksel, duygusal ya da zihinsel, bizim de deneyimleyeceğimiz acılardır. Yaralarını kendi yaralarımız gibi hissederiz, kağıt üstündeki insanlarla aynı acıyı çekeriz. Bu daha da kötüdür aslında. Çünkü bizim parçamız olan bu insanları deneyimin başından daha fazla değiştirebiliriz.
Bir yazar olarak, karakterlerinizin sonunu kontrol edebilirsiniz. Duygusal tahribatı ya da fiziksel ızdırabı derinlemesine araştıracak olursanız, hala durumun sonucunu kontrol edebilirsiniz. Acıyı yaratırsınız, karakterlerinize çile çektirirsiniz ve acıyı aniden kesebilirsiniz.
Karakterlerinizi incitmenin sizi sadist yapmayacağını bilin. Sevdiğiniz birilerine kasti olarak zarar verip acı çekmelerini izlemiyorsunuz. Onlara bir hediye veriyorsunuz, büyümeleri ve gelişmelerine yardım ediyorsunuz. Karakteriniz kağıt üzerinde canlı kalabilmek için yaptıkları daha fazla anlam kazanacaktır. Gerçek hale dönüşeceklerdir.


Deneyime izin verin
Karakterlerinizin acı çekmesine izin verin ve bu yaraları taşısınlar. Korkmanın ne demek olduğunu bilmeyen gerçekten mükemmel bir karakter mi istiyorsunuz? Harekette bulunmanın getireceği kaybı ya da sonucu bilmeyen  insanlar mı istiyorsunuz?
Harry bir keresinde benim karakterlerimden biri için bir sahne yazdı. Zekice düşünülmüş ters kurguydu. Benim karakterimin tepkisi tamamen beyinsel tahribattı.O en çok sevdiği, önemsediği şeyi kaybetti. Suçu üstlendi. İzlemeyi bıraktı ve neredeyse hayatıyla ödüyordu bunu.
Bu tepki Harry ile beni şaşırttı.  Haftalarca sandelyelerimizde oturduk ve karakterin savunmasını bırakıp büyümesini bekledik.  Uyumayı bıraktı, can yoldaşını gözünden ayrımadı. Korunma takıntılı ve korktuğu şeyi öldürme tutkunu haline geldi. Sonunda rahat edebildi.
Drama gerilimliydi, Harry ve ben bunu istediğimiz an durdurabilirdik ama yapmadık çünkü bir sonraki adım da ne olacağını görmek istedik, tıpkı iyi okuyucuların yaptığı gibi. Neredeyse karakterlerimizi öldürdük.


Öldürmeyen şey güçlendirir
Benim karakterim kendi meseleleri ile uğraştı. O ve can yoldaşı, beraber öyle kötü düştülerki onları geri getirebileceğimizden emin olamadık. Fakat bir güven noktasına ulaştılar, bu güven duygusu enkazını izlemek çok  acı vericiydi.
Bu iki karakterin yaşam durağanlıklarını/dengelerini tekrar sağlamaları inanılmazdı. Zihinsel yaralar kaldı, eskiye göre karakterim daha güçlü hale geldi, büyüdüler.
Sevdiği birini ani olarak kaybetmesi ile daha olgun, gelişmiş bir karakter haline dönüştü. Ayrıca kaybı önleyemeyeceğini anladı. Her bir korku deneyimi, bizi daha güçlü hale gelmemizi sağlar, aynı karakterlere olduğu gibi. Daha iyi yazarlar oluruz, romanlarımızda daha olgun insanlar olur.
Karakterlerinize hissetmeleri için izin verin. Onların gerçek olmalarına ve hayatı bütün çalkantıları ve şaşkınlıkları ile deneyimlemelerine imkan tanıyın. Siz onları eğlence olsun diye incitmiyorsunuz, bir deneyim sunuyorsunuz. Bu deneyimle ne yapmak istediklerini ve ne hale dönüşeceklerini bilmek istemez misiniz?


Yazının orjinali için tıklayınız.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Kısa Öykü Yazarları için Alıştırmalar-2

Yeni Alıştırmalar:
  1. Bir kısa hikayenin ilk 250 kelimesini yazın, ama  bunu TEK CÜMLE ile yazın. Bu cümlenin dilbilgisi kurallarına uygun ve noktalama işaretlerinin doğru olduğundan emin olun. Bu alıştırma, sizin cümle yazımındaki etkinliğinizi artırmanızı sağlar.
  2. Sırlarını açığa vermek istemeyen iki insan arasında geçen bir dramatik sahne yazınız. Ne birbirlerine ne de okuyucuya bu sırrı açık etmemeliler.
  3. Farklı bir aksanla, açıklayıcı bir öykü pasajı yazın. İnsanların, barda, restoranda, berber dükkanında veya kamuya açık başka mekanlarda nasıl konuştuğunu dinleyin. Kağıt üstünde, bu dilsel tadı yakalamaya çalışın.
  4. Cümle ve paragraf yapısı ile oynayın. Çok beğendiğiniz yayınlanmış bir eserden, açıklayıcı bir pasaj, bir ya da daha fazla paragraf bulun, bütün cümleleri revize edin. Pasajı tamamen basit cümlelere indirgeyin; pasajı karışık/birleşik cümleler ile yazın; pasajı değişken cümle yapıları ile yazın (hem basit hem birleşik). Cümlelerle oynadıkça, yeni yollar düşündükçe, cümle yapısının tempo yaratmakta, ritmi değiştirmekte, lezzet  arz etmekte ne kadar yardımcı olduğunu göreceksiniz.
  5. Fiillere odaklanın. Bir sayfa düz yazı şeklindeki bir pasajı alın ve her cümledeki fiilleri gözden geçirin. Etken, edilgen, dönüşlü, işteş, geçişli, geçişsiz, ettirgen fiiller mi? Metaforik anlamları var mı? Fiillerin, pasajı okumadaki etkileri nelerdir?
  6. Kendi yazdığınız bir pasajı alın ve içindeki bütün fiilleri revize edin. Bunu bütün fiilleri bir kez etken yaparak, bir kez de edilgen yaparak deneyin. Sonra da mümkün olduğu kadar fiili metaforik yapmayı deneyin.
http://www.stumbleupon.com/su/1aRZhV/www2.hn.psu.edu/faculty/jmanis/assign/e50xs2.htm/r:t

14 Ekim 2010 Perşembe

Hanimiş!


Bir varmış, iki çokmuş. Bir zamanlar doğası, havası, hayvanları, denizleri, ağaçları, çiçekleri öyle güzel öyle verimli bir ülke varmış. Bu ülkenin insanları, değerini bilmezmiş kendilerinin ve sahip olduklarının. Bazen ülkede afetler olurmuş. Normal zamanlarda ülkenin yöneticileri hiç uğramadıkları yerlere, afet olunca giderlermiş. Normalde sokakta insanlardan köşe bucak kaçarlarken, afet olduğunda gidip ellerini sıkarlarmış. "Yaralarınızı sarmaya geldik, afet işte" derlermiş.  Sonra insanlar kendi başlarına kalırlarmış. Büyük kazalar olduğunda, mesleklerin kaderleri suçlanırmış. Hatta "Güzel öldüler" derlermiş. İnsanlar da hiçbir şey yapmazlarmış. Ne düğün görüp oynarlarmış, ne ölü görüp ağlarlarmış... Sonra komşu ülkede göçük altında kalan işçileri kurtarmak için, canla başla çalıştıklarını görünce, yöneticilere kızarlarmış...Sonra unuturlarmış. Bu böyle gidermiş.

Prag Astronomik Saat Kulesi


The 600 Years from the macula on Vimeo.

Sevgili eşimle beraber gittiğimiz ilk yurt dışı şehir olan Prag meydanındaki 600 yıllık saati video yansıtma ile çok eğlenceli bir hale getirmişler. İzleyin derim...

12 Ekim 2010 Salı

Gran Torino


Gran Torino bendenizin çok sevdiği Clint Eastwood'un 2008'de yönettiği filmi. Bir çok ödülü ve adaylığı bulunuyor. imdb'de 10 üzerinden 8.4 aldığını da izledikten sonra öğrendiğimi belirterek konuya gireyim. Yazarınızın, okul çıkışı önce döner yiyip sonra üstüne turşu suyu içip ve turşu yedikten sonra bir de boza patlattığı günler nasıl geçmişte kaldıysa, pek muhterem Clint abimizin de Kirli Harry'lik, sonracığıma Bir Avuç Dolusu Dolar İçin'lik zamanları daha da gerilerde kalmıştır. Kendisi Michigan ahalisinden olup, etrafı Hmong denen Çin, Tayland ve Vietnam'da yerleşik çekik gözlü güzide ırkla çevrilmiştir. Kore savaşı sırasında yaşadıkları yüzünden bütün hayatı mahvolmuş olan huysuz Walt ile Vietnam savaşı yüzünden ülkelerinden göçetmek zorunda kalan komşuları arasında, gel zaman git zaman bir dostluk başlar. O kadar ki Walt'a ailesinden, çocuklarından daha yakın olurlar. Walt bir taraftan Thao ve Sue ile arkadaşlığıyla özellikle Thao'ya hayatı öğretirken kendisi de onlardan nasıl huzurlu yaşanacağına dair bir şeyler öğrenir.

11 Ekim 2010 Pazartesi

and the Oscar goes to...


Ben de bloguma şarkı ekleyebiliyorum artık. Teşekkürler Tomrukcan :)

10 Ekim 2010 Pazar

Alıntı-1

Kings of Convenience- Manhattan Skyline
Gösterenin gösterilene karşı mutlak bir gücü ve iktidarı vardır, fakat buna rağmen gösterileni yönetmez. Gösterilen çoktan gözden çıkarılmıştır. Gösteren bir başkasını, gösterileni kime göstermekteyse onu yönetir, zira onun eylemini yönlendirmekte, nereye bakacağını tayin etmektedir. Böylelikle ortaya çıkan sonuç, efendinin aslında kölesini değil, kahyasını yönetmekte olduğudur ve bu durum karşısında kölenin aklı olabileceği kadar karışmış durumdadır.
Abdurrahman Aydın-BirGün

3 Ekim 2010 Pazar

Koku - Film ve Roman arasındaki farklar



Kitapta: Grenouille daha çirkince tariflenmiş, içindeki kötülüğün dışından sezildiği bir karakter. Tam bir antikahraman.

Filmde: Çirkin değil hatta sevimli bir çocuk bulunmuş karakter için. Hatta bebeğin pazar tezgahının altında ağlaması, annesinin onu ölüme terk etmesi, yetimhanedeki çocukların onu boğmaya çalışmaları, sevimli görünüşü izleyicinin karakterle özdeşleşmesini sağlıyor ve empati kurmasına yardımcı oluyor.



Kitapta: Grenouille ilk önce süt anneye veriliyor ve 3 süt anne değiştiriyor. Hepsi çocuğun diğer bebeklerin de sütünü emdiğini ve bir türlü doymadığını söylüyor. Son süt anne çocuğu kiliseye geri getirdiğinde içine şeytan girdiğini söylüyor. Çünkü hiç kokmayan bir bebek.

Filmde: Süt anne kısmı atlanmış, hemen yetimhaneye götürülüyor ve Madam Gaillard’a teslim ediliyor. Çocuğun kokusuz olması kitabı okumamış izleyici için sürpriz oluyor.



Kitapta: Madam Gaillard kiliseden gelen ödeme kesilince Grenouille’i tabakhaneye götürüyor. Onu Mösyö Grimal’e bir komisyon karşılığında satıyor. Daha sonra ileriki yaşantısının bir özeti veriliyor ve 90’lı yaşlarda yoksulluk içinde vefat ettiği, kimsesizler mezarlığına gömüldüğü anlatılıyor.

Filmde: Madam, Grenouille’i tabakhaneye teslim ettikten hemen sonra, aldığı parayı çalmak isteyen hırsızlar tarafından boğazı kesilerek öldürülüyor. Daha sonra da Grenouille’in çıkar ilişkisinin bittiği insanların bir şekilde öldüğünü görüyoruz. Annesi doğumdan sonra asılmıştı. Daha sonra Baldini’den koku yapımı ile ilgili bütün bilgileri ve kalfalık belgesini de alıp yola çıktıktan sonra Baldini’nin evi yıkılacaktır. Hatta Duruot da suçlarının üstüne kaldığı kişi olarak idam edilerek öldürülür. Grenouille’in “kene” metaforu filmde böylelikle altı çizilerek anlatılmış.



Kitapta: Grenouille'in ilk kurbanı Paris’teki kızla karşılaşması, bir izin gününde Kral’ın tahta çıkışının yıldönümü kutlamalarında olmuştu. Kızın kokusunu nehrin öteki ucundan almış. Kokunun izini takip etmişti.

Filmde: Grenouille, Mösyö Grimal’in emriyle teslimata katılmak için kasabaya inmiş ve ortadan kaybolmuştu. Kız erikleri satmak için kalabalığa karışmış, Jean-Baptiste onun kokusunu almış ve Grimal’den ayrılmıştır. Kızın peşinden gider ve kız ona erik satmaya çalışır. Daha sonra geri döndüğünde Grimal’den dayak yer bu yüzden. (Empati sebebi)



Kitapta: Kızı görür, ona yaklaşır, bu sırada kız arkasında biri olduğunu hisseder ve döndüğünde Grenouille kızın boğazına yapışır ve çığlık atamadan öldürür.

Filmde: Kıza yaklaşır, koklar, kız arkasına dönünde çığlık atar. Grenouille onun bağırmasını engellemek için ağzını kapatır. O sırada merdivenlerden birileri gelmektedir. Kızın bağırmasını duymasınlar diye iyice bastırır. Onlar gittiğinde elini kızın ağzından çeker ama kız ölmüştür. Bunu bilinçli olarak yapmaz.( Empati sebebi)



Kitapta: Baldini’den iş isteyen Grenouille küstah, kendini bilmez bir oğlandır.

Filmde: Parfümcülüğü öğrenmek isteyen, görgü kurallarını bilmeyen, heyecanlı birisi. (Empati sebebi)



Kitapta: Grenouille mağaraya kapandıktan sonra, tamamen insanlıktan çıkar, rüyalar aleminde yaşar. Gördüğü bir kabusla, kendi kokusuzluğunun sonucu olan sisin onu öldüreceğinden korkar ve normal yaşama dönmeye ve kendine bir koku yapmaya karar verir.

Filmde: Yaşadığı mağara hayatı daha inzivaya çekilmiş bir tarzı yansıtmakta, kabusta ise Paris’te öldürdüğü kızla ilk karşılaşmalarında, kokusu olmadığı için kızın onu fark etmediğini görür. Uyanınca kendisini koklar ve hiç kokusu yoktur, bunun üzerine kendine bir koku edinmek ve “insan” olarak fark edilmek üzere şehre döner. (Burada bir ölüm korkusu olmadığı için biraz zayıf kaldığını düşünüyorum)



Kitapta: Mağaradan kasabaya indiğinde haydutlar tarafından kaçırıldığını söyler. Sağlıklı yaşamla ilgilenen Marquise de la Taillade-Espinasse’a bildirilir. Onun tarafından hem eski sağlığına hem de yabani halinden kurtulup bir beyefendiye dönüşür.

Filmde: Böyle bir bölüm yok. Jean-Baptiste mağaradan sonra hemen Baldini’nin bahsettiği kokuları saklamayı öğreneceği yer olan Grasse’a gelir. (Konunun özü açısından anlatılmasa da olacak bölümler rahatlıkla senaryodan çıkarılabilir)



Kitapta: Grasse’a koku elde etmek için gider. Şehri dolaşırken kızın kokusunu alır ve bunun üstüne bir plan yapar. (Çok tesadüfi duruyor. Kitapta ilk öldürdüğü kızın kokusunu da uzaklardan almıştı, Grasse’takini de. Senaryo da iki farklı karşılaşma konulmuş bunların yerine)

Filmde: Grasse’ın en güzel kızı Laura ile yolda karşılaşır. Kızın kokusu Grasse’a gitmesinde etkili olur. Kızı gözetler ve kokusu için plan yapar.



Kitapta:  Grenouille'in katil olduğunun anlaşılması Laura'yı da öldürüp kokusunu elde etmek için evine döndükten sonra, şehrin kapısındaki görevlinin ihbarı ile olur.

Filmde:  Daha önce öldürdüğü kurbanlardan birinin köpeğinin, sahibinin kokusunu alarak Grenouille'in odasının zemimini kazıp perukları çıkartması ile suçlu olduğu anlaşılır. Bunun üzerine yola çıkan polis ekibi Grenouille'i Laura'nın kokusunu ormanda elde ettikten sonra yakalarlar.

En temel farklılık ise kitapta Grenouille'in  insanların onu sevmelerini sağladığı anda, kendisini ve insanları sevmediğini farketmesiydi. Nefret etmekten ve kendisinden nefret edilmesinden mutlu oluyordu. Filmde ise; ilk öldürdüğü kız aklına geliyor, asla birini sevemeyecek ve o kız tarafından ya da başkası tarafından sevilemeyecek olduğunu anlıyor.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...