1 Ağustos 2012 Çarşamba

Soluk Bir An

Bazı anlar zamanla solar, renkleri birbirine karışır ve canlılığını yitirir. Bazıları ise yaşandığı anda bile soluktur. Behçet Çelik, Soluk Bir An'da Taner karakterinin iki önemli "ân" arasında yaşadığı hayat sorgulamasını anlatır bize. Bir aşkı başlatan ve bitiren anlardır bunlar.

Hayatının başında karşılaştığı dönemeçlerden birinde, kendini var etme ile hayattan bir gölge gibi geçme arasında tercih yapmak durumunda kalan Taner'i tanıyalım önce. Taner bir eşiğe geldiği gençlik yaşlarında o eşiği atlamaktan korkar. O eşiği atlarsa kapılacağı girdabın onu yok etmesinden ve toplum tarafından kabullenilmemekten. Hayatını herkes nasıl yaşıyorsa onlar gibi yaşamaya karar verir. Bu amaçla Yasemin'le evlenir, bir çocukları olur. İyi bir işi, güzel bir eşi ve oğulları ile birlikte gayet başarılı bir erkektir. Bu dıştan görünüş ise Taner'i mutlu etmeye yetmez. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ındaki Turgut Özben'in ve Tomris Uyar'ın Dikkat Kırılacak Eşya öyküsündeki erkek karakterin yaptığı gibi kendisini kıyasıya sorgular. Yıllar içinde kendine ayrı bir dünya kurar. Oğlunu bile dahil etmediği bu dünyada, kitaplar, müzikler, filmlerle yaşar. Mutluluğunun önündeki hatalarını bilir ama bunları değiştirecek bir güç bulamaz ta ki Esra ile yaşadığı ilk "ân"a kadar.

Taner'in karakterinin oluşumunda öğretmen olan babasının etkisi çok büyüktür. Her ne kadar babası gibi olmak istemese de babasının öğütlediklerinin, eleştirilerinin etkisinden ömrü boyunca çıkamaz. Sanki herkes de babası gibi düşünüp ve onu izliyormuş gibi hisseder ve sürekli dışarıdan nasıl görüldüğüne dikkat eder.
"Babasının üzerindeki en olumsuz etkisi belki de buydu: Sevinmeyi öğretmeyi unutmuştu, binlerce kuralı, olması gerekenleri, yapılmaması şart olanları anlatırken." Romanın açılışında Baudelaire'in Paris Sıkıntısı'ndan alınan parça da bu duruma işaret eder.
"Hep sarhoş olmalı.Her şey bunda; tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Ama neyle?
Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz."

Taner erdemle sarhoş olmayı seçmiştir. Sonunda "insanlardan kaçan değil, insanların arasındaki Taner'den kaçan" biri olur. Arkadaşı Cüneyt'e söylemek isteyip söyleyemediği gibi yeni biri olmak ister:  "Yeni bir sözdizimi lazım Cüneyt bana. Sıkıldım öznenin her zamanki yerinden, gizlenmesinden, saklanmasından. Varlığından ayrı, yokluğundan ayrı." Belki de bir anlık soluk almıştır Taner, o yüzden Soluk Bir An adını vermiş olabilir Behçet Çelik, kimbilir.

Romanın daha ilk sayfasında gerçekleşen o "ân" Taner'e bir taraftan yaşamı için istediklerini hatırlatır ve ikinci bir başlangıç yapması için cesaretlendirirken öte taraftan imkânsızlığın yarattığı çaresizlik beynini kemirir. Karısına evlenirken evlenme sebebi ile ilgili doğruları söylemediği için suçluluk hisseder ama Esra'ya karşı hissettiklerinden dolayı duymaz. Gelecek hayatını hayalleri ile kurgularken, yine bir eve bırakma anında söylediği tek cümle onu Esra'dan soğutmaya yetecektir. Bir ân'la başlayan başka bir ân'la bitecektir. Ama bu iki ânın Taner'in hayatına hiçbir şey katmadığını söyleyemeyiz. Romanın en güzel yönlerinden biri alıntıların kitabın sonunda bir liste olarak verilmesi olduğunu söyleyerek onlardan birini yazının sonuna ekliyorum.
"Artık çiçek açma zamanıdır taşın,
yüreğinse tedirginlik zamanı.
Zamanıdır, zamanı gelmenin."

Herkese iyi okumalar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...