24 Haziran 2010 Perşembe

Ölü Ozanlar Derneği


Ölü Ozanlar Derneği, N.H. Kleinbaum'un roman olarak yazdığı ve Tom Schulman'ın senaryosuyla 1989 yılı En İyi Senaryo Akademi Ödülü'nü kazandığı klasik eserdir. Eserde ergenlik çağındaki 7 gencin aşırı disiplinli bir yatılı okulda geçen hikayelerinde, okul ve aileler tarafından üstlerine yüklenen başarılı olma sorumluluğu ve ailelerinin seçtikleri geleceği yaşamakla kendi istediklerini yapabilmenin önündeki engeller ve bunlarla başa çıkma yöntemleri anlatılıyor. Okula yeni atanan John Keating önlerinde yeni vizyonlar açarak, şiir dünyasına girmelerini, günü değerlendirebilmelerini ve Walt Whitman'ın dediği gibi hayata "kendi dizeleri ile katılabilmeleri" için farkındalıklarını artırmaya çalışır.


Basitçe olay örgüsünü araştırdım. Film ve kitap arasında fazla fark olmamasına rağmen bir iki ufak ama önemli noktayı yazmayı uygun gördüm.


Todd okula yeni gelmiştir. Okulun en başarılı öğrencilerinden olan abisi ailenin de gözbebeğidir. Todd ailesi tarafından fazla önemsenmemekte, çekingen ve güvensiz bir çocuktur. Çok sessiz konuşur. Yalnız kalmayı sever. Neil derslerinde çok başarılıdır, grubun lideri konumundadır. Babası çok otoriterdir ve devamlı onun için annesi ile birlikte yaptıkları fedakarlıklardan bahseder. Cameron patavatsızdır ve düzene karşı çıkmaktan korkmaktadır, mızıkçıdır. Knox Chris'e aşık olur. Knox ve Charlie zengin ailelerin çocuklarıdır. Charlie eğlenceye düşkün, yeniliklere açık, öncü ve aşırı güvenli bir çocuktur. Meeks ise Latince konusunda çok başarılı, yardımsever, sıcakkanlı bir çocuktur. Pitts ise çok belirgin bir karakter değil.


1. Okulun açılış günü, karakterlerle tanışma.

2.Todd ve Neil'in oda arkadaşı olduğunu öğreniriz.

3. Neil'in babası gelerek yıllık komitesinden çıkmasını ister. Neil karşı çıkmaya çalışır ama başarılı olamaz ve vazgeçer. Konuşmalardan tüm öğrencilerin, ailelerinin istediklerini yapmaya mecbur kaldıklarını anlarız.

4.Okulun ilk günü. Okuldaki dersler ilk günden çok ağırdır. Dersler bunaltıcıdır, öğretmenler aşırı disiplinlidir, ödevler ve raporlar yoğundur. Edebiyat dersine geldiklerinde ise John Keating'in sıradışı ders anlatma biçimiyle karşılaşırlar.

5.Knox babasının arkadaşı olan Danburry'lere yemeğe gider. Orada Danburry'lerin oğlu Chet'in kızarkadaşı Chris'le tanışır ve ona aşık olur.

6.Neil Keating'in eski yıllığını bulur. Ölü Ozanlar Derneği'ni öğrenir. Derneği tekrar kurarlar.

7. Neil odasında Keating tarafından bırakılmış dernekte okunan kitabı bulur.İlk dernek toplantısı yapılır.

8.Knox okuldan kaçarak Chris'i görmeye gider ama onu Chet'le öpüşürken görür ve konuşamadan geri döner. Neil oyunculuk seçmelerine katılmaya karar verir.

9.Todd, Keating'in yardımıyla derste çekingenliğini yener ve herkesi etkiler. Neil seçmelere katılır ve istediği rolü alır. Knox Chris'e telefon eder. Chris onu Danburry'lerdeki partiye davet eder.

10.Knox partide Chris'e asıldığı için Chet'ten dayak yer. Todd'un doğumgünüdür ve ailesi geçen doğumgününde aldıkları hediyenin aynısını yollamışlardır. Neil onu teselli eder.

11.Charlie okul çevresinde oturan iki kızla birlikte dernek toplantılarının yapıldığı mağaraya gelir ve şiir okuyarak onları etkiler. Knox Chris'i şiir yazarak etkilemeye karar verir.

12.Welton gazetesine yazdığı yazı sonrası, yapılan soruşturmada müdürle dalga geçerek kendini açık eder ve ağır bir ceza alır.

13.Keating çocuklardaki isyan etme isteğinin kontrolden çıktığını farkeder ve bazı durumlarda otoriteye ve düzene durum icabı saygı gösterilmesi gerektiğini anlatan "Şüpheli Sosyete Güzeli" konuşmasını yapar.

14.Neil'in babası oyunda oynayacağını duyar ve bunu yasaklar. Neil, Keating'ten yardım ister. Keating babası ile konuşması ve ona oyunculuk hakkındaki duygularını açıklaması gerektiğini söyler.

15.Knox Chris'in okuluna gider. Chris konuşmayı kabul etmez. Knox sınıfa girer herkesin önünde Chris'e yazdığı şiiri okur ve geri döner.

16.Neil, Keating'e babası ile konuşup, konuyu hallettikleri yalanını söyler.

17.Chris Knox'u görmeye Welton'a gelir. İyiliği için kendisinden uzak durması gerektiğini söyler. Knox bir şans ister ve beraber oyuna giderler.

18.Neil çok başarılı bir performans sergiler. Sırasını beklerken perde arkasından babasını görür.

19.Oyun bitince babası onu bir tutuklu gibi eve götürür. Evde onu Welton'dan alıp askeri okula vereceğini söyler. Neil itiraz etmek ister ama yine karşılık bulamaz. Çaresizdir.

20. Ailesi yattıktan sonra Neil babasının silahını alır ve intihar eder.

21. Okulda soruşturma başlatılır. Cameron Keating'i ve derneği ele verir. Charlie ona yumruk atar ve bunun sonucunda okuldan atılır.

Filmle kitap arasındaki en büyük fark burada ortaya çıkıyor. Kitapta tüm çocuklar ailelerinin ve okul yönetiminin zoru ile Keating'in okuldan atılmasına sebep olacak dilekçeye imza verirken Todd herşeyi reddeder ve ailesine ve otoriteye karşı ilk kez sesini yükseltir. "Siz beni umursamıyorsunuz ama o umursuyor" der. Filmde ise böyle bir sahne gözükmüyor.

22. Keating eşyalarını toplamak için sınıfa girer. O sırada okul müdürü Keating'in çocuklara yırttırıp attırdığı sayfayı çalışmaktadırlar. Todd Keating'e açıklama yapmak ister. Müdür tarafından susmazsa okuldan atılmakla tehdit edilir. Todd bunu dinlemez ve sıraların üstüne çıkarak Keating'e Hey Kaptan! Bizim Kaptan! selamını verir. Ardından diğer öğrenciler de aynı şekilde veda ederler. Çocuklar hem masaların üstüne çıkarak Keating'in onlara öğrettiği hayata değişik açılardan bakabildiklerini gösterirler hem de otoriteye gerektiğinde karşı çıkabildiklerini.

Hikaye ağır sorumluluk altında yaşayan gençlerin kendi yollarını bulmaları sırasında önce yaşadıkları sıkıntıyı, sonra değişmeye başlamalarını, özgürleşmelerini ve en son da bunun için ödedikleri bedelleri anlatır.

Akılda kalanlarsa:

"Sözcükler ve fikirler dünyayı değiştirebilir."

"Sana değil sana doğru gülüyoruz."

"Bu güç oyunu sürüp giderken,

Sen de katılırsın belki birgün, kendi dizelerinle." Walt Whitman

Hoi Polloi: (Latince) sürü

Nuwanda

Hey Kaptan!Bizim Kaptan!


9 yorum:

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

önce filmini izlemiştim, sonra da kitabını okumuştum. O zamanlar "Carpe Diem" sözü herkesin ağzına pelesenk olmuştu :)) (Alternatif olarak "carpe noctem" cilerdendik biz de)

Filmde aklımda kalan en önemli sahnelerden biri, Keating'in öğrencileri okulun eski mezunlarının fotoğraflarının olduğu yere götürmesiydi. Orada aklımda kaldığı kadarıyla, "seslerini duyabiliyor musunuz?," diyordu... Şimdi düşünüyorum da, filmi bir daha izlememin zamanı gelmiş...
Sanırım Neil karakterini oynuyordu Robert Sean Leonard. Çok başarılı bir oyunculuğu vardı. Şimdilerde kendisini "House MD" dizisinde Doktor Wilson olarak tekrar izlemenin keyfi de bir başka...

Kitaptaki, "O Captain, my captain" olarak bildiğimiz şiiri Can Yücel, "oy reis, koca reis" olarak Türkçeye çevirmiş meğer. Kimbilir ne zaman ... Ben çok sonraları farketmiştim bunu..


Onu da buraya alıntılayayım müsaadenizle :

oy reis! koca reis!
alnımızın akıyla döndük seferden;
savuşturup onca bela onca fırtınayı, sonunda murada erdin.
işte liman, bak, çanlar çalıyor, bayram ediyor ahali;
gördüler pupa yelken geliyor gözü pek, gözü yeşil yelkenli.
neyleyim, neyleyim ki ama...
bu kan damlalarını nideyim?
gayrı uzanmış güverteye reis,
soğumuş ellerini mi öpeyim?

oy reis! koca reis! kalk da şu çanları dinle bari!
baksana! senin bayrağın çekilen, senin şarkın söyledikleri;
senin için bu çiçekler, senin için toplaştılar sahillerde;
seni çağırıyorlar, bak, senin adın geziyor dillerde.

gel, reis ağacığım benim!
kolumun üstüne yatırayım seni.
çoktan öldüğünü unuttum ama,
bu kan damlalarını nideyim?

reis cevap vermiyor sözüme, dudakları söylemez olmuş;
ağam kolumu duymuyor bile, ne yüreği ne kalbi kalmış.

sağ salim demir attı gemi, bitti artık sona erdi sefer;
savuşturup onca belayı, kazanılan bu güzelim sefer;

bayram etsin sahil, çalsın davullar!
yalnız bırakın beni gideyim
reisin yattığı güvertenin üstünde
böyle dolaşmayıp da nideyim?

Selamlar...

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

Bir ilave daha yapmak istiyorum, müsaadenizle... Bu filmde izleyeni rahatsız eden katı kurallar, eğitim sistemi ve sert eğitmenlerin daha da belirgin olarak ortaya konduğu ve sonuçlarının nelere mal olduğunu gösteren bir film daha var : If.... (http://www.imdb.com/title/tt0063850/)

Hatta bana göre If.... den sonra "Clockwork Orange" 'bir bakıma devam filmi gibi benim için.

Ölü Ozanlar Derneği bu ikisinin arasında sanırım daha naif, daha yumuşak kalıyor...

Özetle kendimce bir sıralama yaparsam eğer;
1.)Ölü Ozanlar Derneği
2.) If....
3.) Clockwork Orange (otomatik portakal)

Selamlar..

burcupc dedi ki...

@Tomrukcan, değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Sayenizde şiiri okudum ve Walt Whitman'ın bu şiiri Abraham Lincoln suikasti üzerine yazdığını ve gemi ile ABD'yi, fırtına ile de Kuzey-Güney savaşını refere ettiğini öğrendim...

Ben de Clockwork Orange'ı çok beğenirim ama If'i bilmiyorum en yakın zamanda izlerim. Mona Lisa Smile da belki bu 3 filmin arasına katılabilir.
Selamlar...

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

Mona Lisa Smile 'ı izlememiştim... Hemen bir yerlerden bulayım ben onu :))

Selamlar...

burcupc dedi ki...

Mona Lisa Smile kadınlar ve üzerlerindeki baskılar ve beklentiler hakkında bir film. İzledikten sonraki yorumunuzu bekliyorum...

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

hıımm.. "Te doy mis ojos" da benzer bir konu işliyordu sanırım. Çok beğenerek izlemiştim...

Mona Lisa Smile izledikten sonra memnuniyetle düşüncelerimi paylaşmak isterim...

selamlar

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

Merhaba
Filmi izledim. Sanırım biraz yüzeysel işlenmiş konu.
Sanat tarihi öğretmeni, öğrencilerine kendilerine sunulanın dışında başka yaşamların da olacağını anlatmaya çalışmasına rağmen, onlar alışık olduklarından farklı yaşamları istemiyorlardı. Mevcut düzen öyle bir işlemişki ruhlarına, bunun dışındakiler onları korkutuyordu.
Aslında öğretmen de bir yandan okulu değiştirmek, oradaki kurallara karşı gelmek isterken bir yandan da ev arkadaşının koyduğu basit kurallara bile karşı çıkmıyordu. Sonunda da mücadeleden vazgeçerek belkide ona inanmış kimi öğrencilerini de yüzüstü bıraktı. Hani Herman Hesse demiş ya :

”insanların çoğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemezler. Ne komik değil mi? Tabii ki yüzmek istemezler. Onlar toprakta yaşamak için doğdular, suda değil. Ve elbette düşünmezler de. Onlar yaşamak için yaratıldılar, düşünmek için değil. Düşünen, daha doğrusu düşünmeyi kendisine iş edinen biri, bu konuda gerçi çok yol kateder ama aslında yaptığı toprakla suyu birbirine karıştırmaktan başka bir şey değildir, sonunda boğulur gider.”

Filmi izledikten sonra aklıma M. Yakupoğlu’unun bir makalesi geldi. Bir kısmını aşağıya alıntılıyorum. Tamamını Doğubatı Dergisinin48.saysında bulabilirsin.

“İnsanların çoğu kendilerini olayların akışına bırakır. Bu durumda o insanların yaşamının nasıl olacağını ekonomik sistem ve onunla bağlantılı olarak toplumsal kurumlar karar verir. Bu kayıtsız çoğunluğun karşısındaki azınlık ise kendi yaşamları üzerine kararı kendileri vermek isterler.

[..]Varılacak kararların her aşamada yeni kararlar almaya neden olacağı açıktır. İnsanların çoğu böyle bir sürece dayanıklı olabileceklerini düşünmediklerinden halihazır kalıpların içinde kalmayı tercih edeceklerdir.”

Tabi en güzeli Ölü Ozanlar Derneği ile Mona Lisa Smile’ın aynı filmde geçiyor olması olurdu. Birbirine yakın iki okul, biri sadece kızların, diğeri sadece erkeklerin gittiği. Öğretmenlerde Julia Roberts ile Robin Williams... Şahane bi film olurdu :))
Selamlar

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

yorum olarak değilde, bir düzeltme olarak :

bir önceki yorumda farkında olmadan ikinci tekil şahıs kullanmışım. özür dilerim.

" Tamamını Doğubatı Dergisinin48.saysında bulabilirsin." iz olacaktı....

burcupc dedi ki...

Yorumunuz için çok teşekkürler. Sanırım kurtarılan birkaç deniz yıldızı bile öğretmenler için yeterli oluyor. Kendileri de bazen sisteme uymak zorunda kalsalar da, değiştirebildikleri, yenileyebildikleri beyinler gelecek için birer umut, toplumun değişmesine vesile olacak...
Ayrıca alıntıyı da çok beğendim. Çoğu insanın bir yola çıkıp yarısında geri dönmeye kalkmasının da sebebi sanırım. En kısa zamanda hem makalenin tamamını okuyup hem de If...'i izlemeyi planlıyorum. Eğer üstüne birşeyler söyleyebilecek olursam yazarım tekrar.
Değerli yorumlarınız için tekrar çok teşekkürler tomrukcan, zenginleştirdiniz...
Selamlar

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...