29 Temmuz 2009 Çarşamba

Mutedil...

Sıcak bir yaz günü. Aylardan hala Temmuz' muş. Ağustos'a geçip geçmediğimizin bi an farkında olamadım. Sıcak hem de çok sıcak, İstanbul'da sıcakla beraber fırtına eserken, bulunduğum sahil kasabasında herşey mutedil... Ara sıra tatlı tatlı esen rüzgar insanı ferahlatıyor...

İnsanı deniz kadar mutlu eden başka birşey var mı? Mavinin her tonunun yeraldığı hatta maviyi çevreleyen yeşilin arasından patlayan begonvillerin insanı dünyada en güzel çiçek olduğuna inandırdığı kasabaya dün ulaşmama rağmen sanki yazın başından beri buradayım, tatil ve tadil eda ediyorum.

Bir şiirle, bir filmle karşılaştığımızda bizi etkilip etkileyemeyeceği, nasıl etkileyeceği, ruhumuza dokunup dokunmayacağını o ana kadar hayatta yaşadıklarımız belirler ya, insanlar da şiirler gibi filmler gibi, kitaplar gibi. Yıllar önce okunmaya çalışılan kitapların bazıları bize ilginç gelmezdi ve kolayca bi kenara atıverirdik. Ya da biz karşılaştığımız bazı insanlara ilginç gelmezdik, bi kenara fırlatılırdık.

Çok eskiden bir arkadaşımın okuyup bana verdiği kitabı nihayet okuma fırsatı buldum. Hikmet Temel Akarsu'nun İngiliz'i. Bir kaybeden öyküsü. Dörtlemenin ikinci kitabı. Kitapta kırılmış ruhların onarıldıktan sonra tekrar kırılmamasının yolunun erimeleri olduğunu söylüyor. Kırılmamak için sıvı gibi bulunduğun ortamın şeklini almalıymışsın. Tabi bunun getireceği bir yan etki de var o da haysiyetsizlik.

Hayatta herşeyin bir karşılığı olmak zorunda. Hep terazinin kefelerinde artılar eksiler olmalı. Oysa matematik ne kadar net... Her zaman bir sonuç var. "Sonsuz" bile olsa. Nadiren sinir bozucu "belirsiz" çıkar ama bu kafi derecede azdır.

10 Temmuz 2009 Cuma

atem totem ben seni...

"Totem" kızılderili çizgi filmlerinden öğrendiğimiz, kendisine büyük anlamlar yüklenen değişik nesnelerden oluşturulmuş direğe denirdi. Sonra da futbol maçlarında herşeyin yolunda gitmesi için bazılarının yaptığı hareketlere dendi. (Bi de konuyla alakasız T şeklinde tabela direkleri var.) Dışarıdan her ne kadar saçma görünse de inananın inancı ile doğru orantılı ümit bağladığı kavram...
Belki herkesin bir totemi ya da uğuru vardır. Mesela ben hiçbirşeye "kesin şöyle olacak" demem. Ne zaman desem "kesin" olmamıştır çünkü. Hatta bunu istemediğim şeyler için kullanabilirim, antitotem olarak! Olmasını beklediklerim için başka bir söz söylerim genelde ama yazmayayım totemi kaçmasın... O da her zaman tutmaz zaten :)
İnşallah da bunlardan biridir bence... Hani "inşallah de" der bazıları, demezsen olmazmış.
Tabi pozitif bilim okumuş birinin böyle şeylere güvenmesi zaten çok saçma. Secret gibi. Ama hayatta bazı şeyler insanı çağırır, kozmik çağrışım.
Birşey düşünürsünüz, hiç ummadığınız anda onunla ilgili bir bilgi karşınıza çıkar. Birini düşünürsünüz, bikaç gün sonra yolda görürsünüz...
Ya da bilinçaltımız bazı olayların karşımıza çıkması için bizi o şekilde yönlendirir. Adam Fawer'ın Olasılıksız kitabında bahsettiği gibi.
Bazen sadece gözlerinizi kapayıp, bazı şeyleri hayal etmek ileride gerçekleşmelerine sebep olur.
Olasılıksız da herkesin kendi hayatında istemsiz olarak uyguladığı bu olayın yöntemini bulan ve geleceği görmekle kalmayıp, buna etki eden bir adam anlatılıyor. Toplumsal bilinçaltı aslında hepimizin ulaşabileceği uzaklıkta, sadece bunun için algıları açmak gerek.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...