Spoiler içermektedir. İzlemeyenlerin okumasını tavsiye etmem.
Bu senenin Oscar ödüllerine beş dalda aday olan Black Swan, Kuğu Gölü Balesi'nde baş dansçıyı oynamak üzere seçilen Nina'nın hikayesini anlatıyor. (Beyaz Kuğu Prenses Odette'in sevgilisi Prens, Siyah Kuğu Odile tarafından baştan çıkartılır ve Prenses bir kuğu bedeninde hapis kalır.) Nina oldukça yetenekli bir dansçıdır. Annesi de eski bir balerindir ve 28 yaşında Nina'ya hamile kalınca baleyi bırakmak zorunda kalmıştır. Annesinin aşırı baskıları sonucunda Nina "kusursuz" bir dansçı olmayı takıntı haline getirir. Kendine ve annesine zarar vermeye başlar, kontrolünü kaybeder ve çeşitli yanılsamalarla boğuşur.
Michael Haneke'nin La Pianiste'ini izleyenler bu konuyu hatırlayacaklardır. Baskın annesi tarafından mükemmel olmak için yetiştirilen ve çok iyi bir piyanist olan Erika, bastırılmış duygularını tatmin edebilmek için öğrencisi Walter'la tehlikeli bir oyuna girer ve kıskançlık sebebi ile en başarılı öğrencisinin yaralanmasına sebep olur. Öğrenci-öğretmen ilişkisi Black Swan'da da Nina'nın balenin sanat yönetmeni Thomas'ya aşık olması ile kendini gösterir. Her iki karakter de (Nina+Erica) ruhlarındaki baskıya karşılık bedenlerine acı vermektedirler. Her ikisinin de hiç arkadaşı yoktur.
Hikâyenin buradan sonrası değişmekte; Nina hem Beyaz Kuğu'yu hem Siyah Kuğu'yu oynamalıdır. Beyaz Kuğu için çok uygun olan Nina, Siyah Kuğu için kendi iç dünyasında da bir değişime uğramalı, annesinin kontrolünden çıkıp hayatın diğer boyutlarına karışmalıdır. Erika ise artık kontrol edilemez tutkusu ile Walter'ın da dengesini bozmuştur ve şiddete maruz kalır.
İki filmin sonu da benzerlikler gösteriyor. Erika öğrencisinin yerine piyano resitaline çıkacağı akşam kendisini omzundan bıçaklar, gösteriye çıkmaz ve gösterinin yapılacağı binayı terk eder. Nina da perde arasında kendi yansıması ile girdiği bir mücadelede kendisini kırılan cam parçalarından biri ile karnından yaralar( bıçaklar) ve rolünde çok başarılı bir şekilde dans eder ve son sahneye kadar kimi yaraladığını anlamayız.
Sonuç olarak iki konu birbirine yakın olsa da Darren Aronofsky'nin bazı yerlerde insanı oldukça rahatsız eden çekimler yaptığını söylemeliyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder